Bu Delilere Birer Mektup Gönderelim: Kahramanlarımıza...

Ekranlarda sıkça gördüğümüz Güvenlik Uzmanı ve Emekli Asker Mete Yarar ve Gazeteci Yazar Ceyhun Bozkurt'un kaleme aldığı ''Bu Delileri Bir Araya Getirmeyecektiniz: Vatan Uğruna'' kitabı bu satırları yazmama vesile oldu. Her zamanki gibi bir kitap yorumu olmayacak bu. Bu kitabı okurken alanım gereği bilgi edinmekle beraber çok daha fazla duygusal anlar yaşadım. Onları sizinle paylaşmaya ve sizlerden ufak bir şey istirham etmeye geldim. Peki kimmiş bu deliler?

Kitap hepimizin bildiği üzere Güneydoğu topraklarını talan eden, şehirlerimizi cehenneme çeviren o lanet terör örgütünü, örgütün yapısını, silahlarını, taktiklerini, arkasındaki güçleri anlatırken bir yandan da güvenlik güçlerimizi, orada verdikleri mücadeleyi, ailelerini, yaşamlarını ve psikolojilerini anlatmaktadır. Arka kapak yazısından kısa bir kesit:
''Onları sadece şehadet mertebesine ulaştıklarında televizyonda geçen altyazılardan tanıdık.
Oysa orada vatan vardı.
Orada aşklar, sevinçler, hüzünler vardı.
Orada Seyit Onbaşı, Kambur Kerim, Bedir'in aslanları, Ulubatlı Hasan, Atilla, Mete Han, Alparslan, Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk, tarihimiz vardı.
Orada babalarını asker selamıyla son yolculuğuna uğurlayan sınıf arkadaşlarımız Yusuf, Ahmet, Efe, Sevcan, Ertan, Halenur ve daha nicesi vardı.
Orada eşlerini ''Vatan sağ olsun!'' diyerek ebediyete uğurlayan komşumuz Ayşe Koca, Birgül Uygun, Özlem Efiloğlu, Kadriye Düzova, Pınar Özdemir, Sibel Kulaksız ve daha niceleri vardı.
Orada evinin önünde barikat kurulan, silahla esir edilen, güvenlik güçlerinin önüne siper olan Ahmet Amca, Bekir Dede, Kürt Mehmet, Berivan, Rojda vardı.
Orada insan vardı.
Bu kitap, o insanların birer altyazı değil, ana, baba, kardeş, akraba, komşu, hemşeri olduğunu anlatmak için, vatanı ve milleti delicesine seven insanlar için yazıldı.''

Yazarlarımız terörle mücadelede üç unsurun önemini sıklıkla ifade etmişler ve kitabı da bu unsurlar çerçevesinde bölümlere ayırmışlar. Bu unsurlar güvenlik güçleri, aileleri ve bölge insanıdır. Önsöz niyetine giriş kısmında şu ifadeler var:
''Tarihi her zaman tarihçiler yazmaz. Güçlüler, kazananlar da tarihe not düşer. Onlar kendi çerçevelerinden aktarmaya çalışır yaşananları. Bir de güçlülere, zalimlere karşı direnen ozanlar yazar tarihi. Dizeleriyle, satırlarıyla, duygularıyla aktarırlar yaşananları...Zaferleri de, zulmü de aktarırlar... Hüznü ve sevinci... Hakkı ve haksızlığı yazarlar, söylerler...''

Bakın Orta Asya ve Anadolu Türk kültüründe çok önemli olan ozanlarımız kurtuluş mücadelemizde neler söylemişler?

Kolumu salladım toplar oynadı
Kara taş içinde çete kaynadı
Yaşasın Urfalılar teslim olmadı.

Köküm öyle derinlerde ki
Söküp atamaz hiçbir bombardıman

Muş'un etrafında fesli gezerim
Elbisem kirlenmiş paslı gezerim
Vatan elden gitmiş yaslı gezerim
Ağla gözlerim ağla gör neler oldu
Vatanı terk eden hayınlar oldu

Polisimizle, askerimizle, korucularımızla, milletimizle kocaman bir destan yazılıyor yine. Ne zamana kadar görüp kayıtsız kaldığımız bir mücadele olacak bu dersiniz? Oysa şartlar ağırlaştıkça şaha kalkmış bu millet böylesine rahat imkânlarla çok daha iyilerini başaramaz mı? Daha ilk sayfalar bunları düşündürdü bana...

Ben kitaptaki teknik kısımlardan bahsetmeyeceğim. PKK'nın yapısı, organizasyonu, Silahlı Kuvvetlerimizin yapısı gibi hususlar yeterince anlatılmış. Merak edenler mutlaka alıp okusunlar. Ben size yüreğime dokunan şeylerden bahsedeceğim...
Bakın ne diyor bir askerimiz:

''Operasyon süresince en çok evli arkadaşlarıma bir şey olmasın istiyorum ve onların önüne geçiyorum.''

Peki bizler düşünüyor muyuz bu canları? Onların da bir sevdiği, anası, babası, evladı olduğunu hatırlıyor muyuz? Altyazılarda geçen isimlerini unutuyoruz lakin bunlar geliyor mu aklımıza? Unutmamalı, unutturmamalıyız...

Onları en çok ne mutlu ediyormuş biliyor musunuz? Vatandaşlarımızın destek olmak için gönderdiği mektuplar, notlar, yiyecekler... Mesela Uludağ Üniversitesi öğrencileri güvenlik güçlerimiz için bir mektup kampanyası düzenlemişler. Sadece üniversite öğrencileri değil yazabilen her insandan mektup almışlar ve yüzlerce mektubu hiç tanımadıkları insanların adreslerine göndermişler. Yine bir dağ köyündeki vatan aşığı öğretmenimiz herkesi ikna ederek öğrencilerinin güvenlik güçlerimiz için resim yapmasını sağlamış. Sonrasında tüm resimleri afiş haline getirip Güneydoğu'daki tüm valiliklere göndermişler. Bir dağ köyü, koca bir imkansızlık ve yürekli bir öğretmen...

En güzeli de Nurhan Teyze'nin hikayesi... Teyzemiz bir gün Diyarbakır Asker Hastanesi'ni arıyor ve Başhekimle görüşmek istediğini söylüyor. Diyor ki: ''Diyarbakır'a gelip askerlerimize elimden geldiğince destek olmak istiyorum. Ne iş olsa yaparım. Temizlik yaparım. Tuvalet dahi temizlerim, yemek yaparım. Ne olursa yaparım.'' Teyzemin tertemiz yüreğine bir bakar mısınız? Bu sözler karşısında duygulanan Başhekim kendilerinin gerekli personele sahip olduğunu, bu desteğinin onları bir kat daha güçlendirdiğini söyler ve telefonu kapatır. Nurhan Teyze ise telefonu kapattığı gibi kalkıp Diyarbakır'a gitmiştir. Telefonda havaalanında olduğunu söyleyince onu alıp hastaneye getirirler. Güvenlik güçlerimizi ziyaret eder, onlara ufak hediyeler verir ve şeref defterini imzalayarak döner.

Senin gibiler var oldukça sırtımız yere gelmez Teyzem. O pamuk ellerinden öpmek isterdim. Nene Hatun, Kılavuz Hatice ve daha nicelerinin ruhu yaşıyor sahi bu topraklarda... Şaşırmamak gerek!

Bir Halil Yüzbaşımız var bizim bilir misiniz? Yüzü güleç, şen şakrak bir adam. Yarasını gizleyerek şehadete yürümüş. Şehadetinden üç gün önce yaralandığı operasyonda şehit olan arkadaşlarına kavuştu 3 gün sonra... Görev aşkıydı ondaki. İstirahat veren doktora ''Ne istiharatı bu? Şimdi istiharat zamanı mı? Biraz evvel kardeşlerimi şehit verdim, kollarımda şehadet mertebesine yürüdüler. Hala kollarımdalar sanki, bana bakıyorlar; diyorlar ki, 'Komutanım kanımızı yerde koymayasın, buraları sana emanet edip yürüyoruz Hakk'a. Keşke birkaç gün daha ömrümüz olsa idi de seninle çarpışabilseydik bu şerefsizlerle.'' O istiharatı iptal ettirdi ve ayağındaki o yarayla gözleri yaşara yaşara mücadele etti. Bizler için... Ruhun şad olsun Halil Yüzbaşı. Ne güzel gülümsüyorsun...

Aile candır öyle değil mi? Kimse ailesinin bir ferdinin bile kılına zarar gelsin istemez. Saçımın bir teli için can verir annem babam benim. Ben de onlara kurban olurum... Peki bu vatan evlatlarının aileleri yok mu? Onlar nasıl bir vaziyet içerisindeler düşündük mü hiç? Siz hiç aylarca evinde endişe ve dualarla eşini bekleyen bir kadın, babasının yüzünü belki de hiç görmemiş bir evlat, oğlu şehit düşen bir ana baba, abiye hasret bir kardeş oldunuz mu? Kitapta şöyle bir başlık vardı: ''Eşinizi whatsapp'ta çevrimiçi görüp sevindiniz mi?'' Bu nasıl bir hissiyattır anlayabilir miyiz? O nedenle kıymetlilerimizin aileleri de bizler için kıymetli olmalı ve onları unutmamalıyız. Mutlaka bir asker, polis eşi vardır çevremizde. Onları ziyaret etsek, hal hatır sorsak, yanlarında olsak güzel olmaz mı?

Peki bölgede yaşayan insanlarımız? Kimlik ayrımı yapmadan evvel onların da bir insan olduğu ve çoğunun bayrağımızı ilelebet dalgalandırmak uğruna mücadele ettiğini hatırlasak olmaz mı? Evlerinin önündeki hendeklerle, silah sesleriyle, patlamalarla, binalarındaki koca deliklerle, sokağa çıkmadan, korku içerisinde nasıl yaşanır düşünebiliyor musunuz? İyi kötü huzurlu olan hayatımızdan başımızı kaldırdığımızda idrak edeceğimiz hakikatler işte böyle.

Daha nice hikayeler barındırıyor kitap. Ve kitaba dahil olmayan ama bir yerlerde gerçek olan hikayeler de var. Yeni hikayeler de yazılacak. Belki bunlar bir gün efsane olacak. Bizler bu hikayelerin neresinde duracağız? Ben derim ki her birimiz bu hikayelerde ufak da olsa yer alabiliriz. Bir kelam, bir dua, bir sesle... Bazen kuvvetle... Bazen yürekle...
Bize yakışan budur.

Kitabın verdiği ışıkla ben de sizlerden istirham ediyorum ki bizler de en azından onlara birer mektup gönderelim. Nereye nasıl gönderdiğimiz farketmez yeter ki onlardan birine bile olsa ulaşsın... Bir çocuğun masumiyeti, bir annenin şefkati, bir gencin yiğitliği, cesareti nasıl iyi gelir kim bilir onlara... Arayalım bizde onları. İçimizden geçenleri yazalım. Anne eli değmiş yemekler yapalım canları çekiyordur belki... Yanlarında olduğumuzu gösterelim bir şekilde. Eminim cesaretlerine cesaret, kahramanlıklarına kahramanlık katacaktır.

Var olun Kahramanlar!

İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için.

Hüseyin Nihal Atsız

8 yorum:

  1. Satırları okurken duygulandığımı, gözlerimin yaşardığını itiraf etmeliyim öncelikle. Benim babamda asker idi. Göreve gidip gelmediği zamanlar oldu tabiki. Çok şükür sağ salim yuvamıza döndü her seferinde. Evet bu konularda duyarlı olmak en birinci görevimiz olmalı. İnsanların milli irade bilinci olmalı, vatan uğruna canini feda edenlere saygı ve minnet duyulmalı. Ellerine sağlık kardeşim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rabbim kıymetli Babandan razı olsun dostum. Şükürler olsun sizi kavuşturan Allah'a. Çok güzel söyledin. Yorumun için çok teşekkür ederim.

      Sil
  2. Hz. Allah, teröristlere de iman nasib etsin. Yoksa imansız insanların yapamayacağı kötülük yoktur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin. Zalimlere hidayet nasip eylesin Allahım. Çok haklısınız.

      Sil
  3. Güvenlik güçlerinin de insan olduğunun farkında olan insanları görünce mutlu oluyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet onlar birer robot veya makine değiller. Kıymetlerini bilir, onları daha çok anlarız inşallah...

      Sil
  4. Ah bu günler. Çok iç yakıyor. Hele de asker torunu, kızı olarak...

    Kahramanlarımız nur içinde yatsınlar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin...
      Ne gurur verici bir şey olmalı asker evladı olmak.
      Rabbim yar ve yardımcıları olsun...

      Sil

Bu Blogda Ara

BUMERANG

Bumerang - Yazarkafe

BLOG SÖZLÜK

blog sözlük
Blogger tarafından desteklenmektedir.