İşin bitince beni sever misin Anne?
Size okuduğum bir hikâyeden bahsetmek istiyorum. Sonra
da bu konuda birkaç kelâm etmek. Dilerim sevgiden nasibini alamamış insanların
karşısına çıkar bu yazı.
Küçük çocuk
kapıdan içeri heyecanla girer. ‘’Bugün yuvada ne oldu biliyor musun
Anneciğim?’’ diyerek olanları anlatmanın peşindedir. Annesi ‘’Görmüyor musun?
Telefonla konuşuyorum.’’ diyerek onu azarlar.
Kreşteki
arkadaşları anne ve babaları tarafından hep çok seviliyordu ama onun annesi
telefonu, babası ise arabayı seviyordu. Annesi telefonu kapatıp mutfağa gitti.
Çocuk koşarak yanına gitti ve
‘’Anneciğim, sana yardım edebilir miyim?’’ dedi.
Annesi:
‘’Hayırdır? Bir yaramazlık mı yaptın? Yine neyin
peşindesin? Yorgunum zaten. Bir de seninle uğraşmayayım.’’ diye cevap verdi.
Yorgunluk nasıl bir şey acaba diye düşündü. Sonra;
‘’Anneciğim yorulduğunda gül kokulu uykulara dalarsın.
Babaannem böyle söylüyor.’’ dedi. ‘’Uykuya dalayım da gül kokuları kalsın.
Yorgunluktan ölüyorum.’’ diye cevap verdi Annesi.
Yorgunluktan, biriken işlerden, telefondan, arabalardan
nefret ediyordu çocuk. Hep meşgullerdi. Kimse onunla oynamıyor, onu sevmiyordu.
Birden ışıklar söndü. Annesi ‘’Mum da yok.’’ diye söylenmeye başladı. Uzandı ve
babaannesinin köyünü düşündü çocuk. Oynadıkları o mutlu oyunları getirdi aklına.
Aniden uykuya daldı.
Işıklar geldiğinde kadın çocuğun sessiz kaldığını
farketti. Uyuyakalmıştı. Masada biriken dosyalara baktı öfkeyle kadın.
Pişmanlık kapladı içini. Usulca evladının alnına bir öpücük kondurdu. Çocuk
sanki bu öpücüğü beklermiş gibi ‘’İşin bitince beni sever misin anne?’’ dedi.
Kadın sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı…
Sevmek ve sevilmek çok büyük birer lütuftu oysa.
Değerini bilmediğimiz birçok şey gibi… Bakın Türk Dil Kurumu ne diyor sevgi
için.
‘’İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve
bağlılık göstermeye yönelten duygu.’’
Sıradan bir nesneye, bir arabaya, telefona, oyuna ilgi
ve bağlılık duyabilen insan neden sevemez bir insanı çıkarsızca? Bir insanı
sevmek için tatmin düzeyini artıracak bir özelliğe mi sahip olması gerekir?
Hiçbir beklenti içerisine girmeden sevemez mi insan? ‘’Sev beni, seveyim
seni.’’ demiş Atalarımız. İçimizdeki bu karşılık bekleyerek sevme duygusu
galiba nesiller öncesine aitmiş.
Oysa, aslında hiçbiri ona ait olmayan eşyalara
bağlandığı kadar etrafındaki eşsiz güzelliklere bağlansa, bir hayvanı sevgiyle
okşasa mesela, oturup bir ağaca derdini anlatsa, gülümseyerek gökyüzüne baksa,
bir insanı da yürekten sevebilir.
Neden hiç sevmeden sevgi bekler bu insan? Neden hiç
sevmeden bir sevda yaşama cüretinde bulunur? Neden kafasını o çok mühim meselelerine
gömmeyi unutmazken evladını okşamayı unutur?
Çünkü sadece kendini sever bu insan. Kendi doğruları,
kendi hisleri, kendi egosu vardır. Yeryüzünde sevilmeye layık tek insan
kendisiymiş gibi davranır. Başkalarının hislerine, arzularına, hayallerine değer
vermez.
Üzse de, bunaltsa da, sizin gibi olmasa da, sizin
doğrularınıza sahip olmasa da sevin lütfen insanları. Dönün bakın şimdi
dünyaya. Yürekten sevemediklerinize bakın. Baktığınız insan belki bir gün nefes
alamayacak. Bunu biliyorsunuz değil mi? Mahrumiyetlerin en büyüğüdür
sevgisizlik. Mahrum bırakmayın bir çocuğu sevgiden. Bir an olsun çocuk olun onunla, beraber oyunlar oynayın. Mahrum bırakmayın bir anneyi sevgiden. Onun sizi
sevgiyle büyüttüğü gibi siz de onu sevgiyle yaşlandırın. Mahrum bırakmayın bir
eşi sevgiden. Size hayat yolunda yürürken eşlik edecek elleri bırakmayın.
Sevin ve lütfen sadece yürekten gelerek ‘’Seni
seviyorum.’’ deyin.
Yarın bunun için çok geç olabilir.
Harika yüreğinize sağlık
YanıtlaSilHarika yüreğinize sağlık
YanıtlaSilHikaye çok güzel ve çok anlamlı gerçekten, çocuklar sevginin en güzelini en yücesini hak ediyor. Bu tür anne babaları hiç sevmiyorum. Madem ki o çocukla ilgilenmeyeceksin onu neden dünyaya getiriyorsun. Eğer dünyaya getiriyorsan neden ilgilenmiyorsun.
YanıtlaSilSevdiğimiz insana sevdiğimizi her fırsatta söylemeliyiz, sizinde dediğiniz gibi yarın bunun için çok geç olabilir.