Amok Koşucusu-Stefan Zweig
Merhaba 😊
Kitap yorumlarım dağ gibi birikmişken, bir türlü tez savunma tarihimi alamamışken, çok ama çok sinirliyken birkaç blog yazısı yazarak rahatlamayı planlıyorum. Elimde olmayan işlerden dolayı yaşadığım olumsuzluklarda blogumun payı yok ne de olsa...
Stefan Zweig okumayı ne kadar çok sevdiğimi biliyorsunuz. Eski yazılarım:
Sıradaki kitap ise Amok Koşucusu
Heyecanla ve adeta yaşayarak okuduğum Zweig kitaplarından beşincisi oldu. Bu bence bir yazar için büyük bir başarı. Hayatı boyunca çok sayıda roman ve hikayeyle ün kazanan yazar, her eserini diğerinin üzerine katarak ve inanılmaz bir hayal dünyasıyla yazmış. Keşke onun gibi bir yazar olabilsem 😁
Amok Koşucusu bir vicdani sorumluluğun öyküsü aslında. Hollanda Doğu Hint Adaları'na büyük bir hevesle göreve giden bir doktorun yaşadıkları, çektiği ızdırap, Avrupa'ya dönme hayali ve nihayetinde onu saplantılı bir kişiye dönüştüren o olay...
Gururla pişmanlık arasındaki ince çizgide bir insan...
Kendisini Amok koşucusuna benzeten bir doktorun çırpınışları...
Yardıma ihtiyacı olan birine yardım elini uzatmakta çektiği güçlüğün sonuçları...
Zaten kısacık bir hikaye olduğu için biraz daha yazsam her şeyi öğreneceğinizden korkuyorum. 😊
Sizden benimle konuşmanızı rica ediyorum, çünkü kendi suskunluğumda boğulmak üzereyim... Beni dinlemeye hazırsınız... tamam... Ama bu çok kolay ki... Peki ya sizden beni tutup küpeşteden denize atmanızı rica etsem... o zaman iyilikseverliğiniz, yardımseverliğiniz o noktada biter. Bir yerde biter işte... kişinin kendi yaşamıyla, kendi sorumluluklarıyla karşı karşıya kaldığı yerde...
Ruhu çoktan ölmüştü, geriye öldürecek yalnızca bedeni kalmıştı...
Yaşamla ölüm arasındaki bu koşuda, bu bunaltıcı, yapış yapış uyku tek durağım oldu.
Ona yardımcı olmak için yapmam gereken ise susmaktı.
Keyifli Okumalar...
Hem kısa hem de etkileyici bir hikaye. Ben de çok beğenmiştim.
YanıtlaSilHer hikayesi gibi...
SilKitap yorumlarım dağ gibi birikmişken, bir türlü tez savunma tarihimi alamamışken, çok ama çok sinirliyken ... öyle bir giriş yaptınız ki, blog yazarımız amok koşucusu mu oluyor yoksa dedim. Şaka şaka.. Güzel bir hikaye idi...
YanıtlaSilBu yoruma bayağı güldüm. :) Evet, blogum bir yandan da günlüğüm gibi olduğu için böyle giriş yapmış olabilirim.
SilBilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Kadının Hayatından 24 Saat en sevdiklerim arasında ama bu kitabını da okumayı çok istiyorum :)
YanıtlaSilO halde bunu da çok seversiniz. :)
SilSusmak,bazen çok derin manalar içerir değil mi?
YanıtlaSilHem de nasıl... Susmak bazen büyük erdemlerden biri oluyor adeta.
SilBu kitabı okumak ve okumamak arasında çok kararsız kalıyordum hep :) Kaç kere elim gitmiş almamışımdır. Okumalıyım galiba en yakın zamanda. :))
YanıtlaSilOkuyup yorumunu paylaşırsan çok sevinirim :)
Silsöleseneeee zweig bizde neden çok sefiliyooooo :)
YanıtlaSilBiraz popüler kültür ama çokça başarılı bir yazar olmasından :)
SilMerhabalar,
YanıtlaSilAvusturyalı roman, tiyatro, biyografi yazarı Stefan Zweig’i ilk olarak ”Satranç” kitabıyla tanımıştım. ‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romanını da dün itibariyle bitirdim. ”Olağanüstü Bir Gece”, seçkin bir burjuva olarak rahat ve tasasız varoluşunu sürdürürken giderek duyarsızlaşan bir adamın hayatındaki dönüştürücü deneyimini anlatmaktadır. Romanda beni en çok etkileyen cümle şu iki cümle olmuştu:
-Kendisini bulmuş olan insan dünyada hiçbir şeyi kaybetmeyecektir. Kendi içindeki insanı kavramış olan insan ise bütün insanlığı anlayacaktır.
-Ne var ki bu satırları zaten sadece kendim için yazacaktım ve kendime bile tam açıklayamadığım bir şeyleri başkaları için anlaşılır kılmak gibi bir niyetim hiç yoktu.
‘’Olağanüstü Bir Gece’’ adlı romandan altını çizdiğim, en sevdiğim yirmi alıntıyı okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/olaganustu-bir-gece-romanindan-muhtesem-20-alinti/
Umuyorum ilgiyle okursunuz,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.